Bu seçki, temsilin iki kadim biçimini - portre ve peyzajı - Foucault'nun özneleşme kavramı ekseninde yeniden ele alıyor. İzleyiciyi, Adem ile Havva'nın bilgiyle ilk yüzleşme anının mirasçısı olarak konumlandırıyor; insanın kendi varlığını sorgulama ve anlamlandırma çabasının çağdaş tezahürlerine davet ediyor.
Portre, öznenin kendi içsel gerçekliğiyle girdiği diyaloğun samimi bir kaydına dönüşüyor. Burada her temsil, öz-bilinç sancısının ve varoluşsal arayışın görsel bir manifestosunu oluşturuyor.
Peyzaj ise bu sorgulamanın ikinci ayağını oluşturarak, bellek ve toplumsal kodların birey üzerinde bıraktığı izlerin topoğrafyasına evriliyor. Çocukluk travmalarını düğüm metaforuyla işleyen eser, bu topoğrafyanın en dokunaklı noktalarından birine işaret ediyor.
Bağımsız sanatçıların bu temsilleri yorumlayışı, sanat piyasasının hakim söylemlerine karşı özerk bir dilin varlığını kanıtlıyor. Bu seçki, bu özerk dilin korunması ve desteklenmesi gereken bir düşünme biçimi olduğunu savunuyor.